VERGİ GEVEZELİĞİNDEN VERGİ BİLİNCİNE
Alpaslan ARİTE
-I-
İşbölümü ve dayanışmanın zorunlu kılmasıyla “toplum” halinde yaşayan insanlar bireysel tüketimin ötesinde ortak hizmet ve mallara gereksinim duyarlar ki bunlar kamusal hizmetlerin ürünüdür. Tarihin her döneminde kamusal hizmetlerin üreticisi ve paylaştırıcısı devlet yada devlet benzeri (hukuk yaratıcısı ve meşru güç kullanma tekeline sahip) kurumlar, organizasyonlar olmuştur.
Demokratik sosyal hukuk devletinin ayırıcı vasfı, kamusal mal ve hizmet üretiminin ve bunların bireyler arasında dağıtılmasına ilişkin kuralların meşruiyet temelinin toplumsal mutabakata dayalı olmasıdır. Yine bu tür devletlerde, milletin temsilcilerinden oluşan meclislerce vazedilen yasalarla, bu hizmetlerin “ne, ne kadar ve nasıl”lığı ile finansmanı kurallara bağlanmış; kamusal hizmetlerin yarattığı refahın bölüşümünün hakkaniyete uygun olması gerektiği “sosyallik” kavramıyla kurallaştırılmıştır.
Devletler, kamusal mal ve hizmetleri üretmek için ekonomik varlıkların dönüşümü sürecine girerek emek, sermaye ve diğer iktisadi unsurları kullanır, yeniden üretirler. Örneğin güvenlik hizmeti vermek için güvenlik görevlisi istihdam eder yani emek satın almak zorundadır aynı zamanda güvenlik görevlilerinin kullanacağı alet ve cihazları satın alır yada üretir.
Serbest piyasa ekonomisinde, mülkiyetin ve emeğin özgürlüğü esastır. Devlet mutlak servet sahibi değildir. Devlet, kamu hizmetlerini bu hizmetleri tüketen vatandaşlarının gelir ve servetlerinden adalet ilkelerine göre oluşturulmuş ilkeler muvacehesinde pay almak suretiyle finanse eder.
İşte burada verginin tanımı ortaya çıkmaktadır. Vergi: devletin kamu hizmetlerini karşılamak üzere kamu gücüne dayanarak geri vermemek ve ödeyen kişiye bireysel fayda sağlamak koşulu olmaksızın aldığı parasal değerlerdir.
Vergiyi, “vatandaşların devlete can, mal, namus ve akıl güvenliğini sağlamasına karşılık ödediği bedel” ya da “vatandaşların devlete : ben toplum halindeki geleceğimizi bireysel olarak kurma imkanından yoksunum, devlet olarak sen bu değerleri topla ve yasal araçlarınla geleceğimizi kur ve koru mesajı” olarak ta tarif edebiliriz.
Vergiyi, ödeyenin devlete “ben şehrin varoşlarında yada yüzlerce kilometre ötede adını, sanını bilmediğim ama ulusumun üyesi olan hangi şartların sonucu olursa olsun mazlum, garip kalmış insanların canını, mülkünü koru” mesajı olarak ta algılayabiliriz.
-II-
Monarşik devlet yapılarından demokratik parlamenter sistemlere geçişin tarihi, bir anlamda halkın siyasi iktidarın vergi koyma yetkisini sınırlandırmasının tarihidir. İngiltere’de Magna Carta ile başlayan bu süreç, vergiyi, siyasal iktidarın yani kralın, padişahın, aristokratik oligarşinin yada ruhban sınıfının keyfi zoralımı olmaktan çıkarmıştır.
Bizde de aynı süreç Osmanlı döneminde 1808 yılında bağıtlanan Senedi İttifak’la başlamıştır ve Kanun-u Esasi’den bu yana tüm anayasalarımızda “verginin yasallığı” ilkesi yer almıştır.
Günümüz serbest piyasa ekonomilerinde, devletin bireysel özgürlüklerin özüne dokunmadan piyasada sonuna kadar müdahil olduğu bir döneme geçilmiştir. Devletler yada daha geniş anlamıyla kamu otoriteleri, toplumun ortak aklı ve ortak gücü sıfatıyla, ulusal refahların maksimize edilmesi için ekonomik değerlerin akım yönünü tayin etmek amacıyla yönlendirici, teşvik edici veya caydırıcı etki edecek politikalar yürütmektedir. Ekonomi politikasının araçlarından en önemlisi maliye politikası, maliye politikasının da en önemli aracı ise vergi politikasıdır.
Vergilerin yalnızca kamu giderlerini finanse etmekle kalmayıp ekonomik büyümeyi teşvik etmesi, istihdamı, sanayileşmeyi özendirmesi, tasarrufları ve sermaye birikimini sağlaması günümüz makroekonomik politikalarının unsurlarındandır.
-III-
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu felsefesi: Türk Milletinin, Misak-ı Milli sınırları dahilinde; milletler ailesinin onurlu bir üyesi olarak milli birlik ve bütünlük içerisinde çağdaş uygarlığın gereklerine ulaşmış, müreffeh ve huzurlu yaşamasını sağlamak olarak tecelli etmiştir.
Bu gereğin anayasal ifadesi, “Türkiye Cumhuriyeti sosyal hukuk devletidir” olarak tanımlanmıştır.
Anayasamızın siyasi haklar ve ödevler bölümünde yer alan 73. maddesinde “ Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve kaldırılır . Vergi resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir .” hükmü mevcuttur.
Anayasamızın sistematiği de içeriği kadar önemlidir; vergi ödevinin siyasi haklar ve ödevler arasında (seçme ve seçilme hakkı, kamu hizmetine girme hakkı, askerlik ödevi vd.) sayılması verginin siyasi olduğunu, siyasi sistemi meşru görmekle, sisteme katılmakla ilgili olduğunu gösterir.
-IV-
Toplumuzun oranla ifadesi zor olan kâhir ekseriyeti, eylemleri ile ağzında gevelediği değerler arasındaki uçurumu fark edebilecek anlak (zeka) düzeyine yada eylemlerinin gerekçesini Türkçe ifade edebilecek dil yeteneğine sahip olmadığından, dibine doğru ilerlediği ahlâki erozyondan bihaberdir.
Başta medyada olmak üzere tüm toplumsal iletişim ortamlarında ilk sıralardaki gevezelik konularından biri “vergi”dir.
En popüler vergi gevezeliği: akil adam titrine sahip kişilerce Türk Vergi Sisteminin sözümona çelişkilerini gündeme getirmekten nemalanma gevezeliğidir. Bu gevezelik, toplumun bilinçaltındaki suçluluktan kaynaklanan eziklik duygusunu bastırma işlevi görmektedir ve gevezeler halktan bolca iltifat almaktadırlar.
Akil ve Yetkili adamların başka tür bir gevezeliği de: içi boş sloganlarla vergilendirme sürecini polisiye bir vakıaya indirme gevezeliğidir. Bu türden gevezeliklerde tek sorun denetimin sayısal ifadelendirmeleridir. Görünen özü öyle bir aşar ki, kim hangi taraftadır belli olmaz.
Bir de kıraathane gevezelikleri vardır. Burada ana kural vergi alınsın ama benden değil ilkesidir. Hangi fiş kime geçerle başlayan bu gevezelikte, bilgi ve mâlumat eksikliği asla koskoca çamları devirmenin “mani”si olamaz.
-V-
Ülkemiz için sorun, vergi ödememek değil vergi bilincine sahip olmamaktır.Vergi ödemek, hukuki bir zorunluluktur; ödemeyen yada ödemek istemeyenlerle vergi idaresinin hukuki çelişkisi bir şekilde sürdürülür. Ancak vergi bilinci, devletin ve dolayısıyla milletin geleceğini nerede gördüğümüze ilişkin bir bilinç/ahlak sorunudur.
Gevezelik etmeden Türk vergi sisteminin aksayan yönlerini , vergi idaresinin yeteneğini , maliye - bütçe idaresinin yetkinliğini, hükümeti, ekonomi yönetimini eleştirebilirsiniz ama eğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iseniz, devlet vergi almasın, gitsin nereden kaynak buluyorsa bulsun diyemezsiniz. Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Doutche Bank, Citibank bize vergi vermez, borç verir yada bağış yapar. Borç ve bağış ise bağımlılık demektir.
Vergi, devlete bağış yada borç değildir. Sözleşmeden doğan bir bedeldir. Misak-ı Milli, sosyal kontrat, toplumsal uzlaşı vs. ne dersek diyelim Türk Milletinden olmak Türkiye Cumhuriyetinden yana taraf olmak demektir. Devletsiz millet, zillet içindedir.
Konuşalım, tartışalım; Türk Milletinin daha iyi bir geleceğe taşınması için nasıl bir vergi politikası, nasıl bir vergi idaresi vs. tüm bunlar milli iradenin tecellisi ile ortaya çıkar. Ama önce şu gevezelikleri deşifre edelim.